Echoes | Pınk Floyd İncelemesi
Bugün kesinlikle müziğe bakış açınızı değiştirecek uzun bir inceleme yazıyorum. Müziğin sadece dinlenip geçilmeyecek derece de önemli ve sanatsal olduğunu göreceğiz.
Hafif piyano tınılarıyla başlayan parça karanlığın, hiçliğin ortasındaki bir çırpınışı andırıyor. Bir şeyler var olmaya çalışıyor, bunun için çabalıyor sanki. Bu hafif tınılar bize birazdan yaşanacak büyük bir olayı haber veriyor, büyük olay ise aniden gelen ağır gitar melodilerinin eşlik ettiği "Big Bang" yani büyük patlama, evrenin var oluşu. Gilmour'un muazzam gitar yeteneği sayesinde kesinlikle bir patlama yaşandığını hissedebiliyoruz. Etrafa bütün var oluşu aydınlatacak büyüklükte bir ışık demeti saçılıyor gibi. Ve tabii ki bu patlamada oluşan binlerce yıldız ve gezegenden birisi, yaşadığımız Dünya.
İlk sözler parçanın 3.dakikasında geliyor ve Dünyadaki yaşamın başlangıcını tarif ediyor bizlere "Kafanızın üstünde havada bir albatros asılı dururken" yüzlerce yıldır dalgalanan deniz, size kendi geçmişini tekrar tekrar gösteriyor. Dalgalanan deniz metaforu ile Pink Floyd aslında bizlere tekrarın "gelişiminden" bahsediyor. Tıpkı tekrar tekrar dalgalanan deniz gibi evren de kendini tekrar ederek genişliyor, sürekli uçarak kanatlarını geliştiren Albatros gibi, biz gibi. Tekrar ile gelişim sağlanıyor.
Aradan milyonlarca yıl geçmesine rağmen yaşam hala denizden, sudan ibaret ve ortaya fotosentez yapan canlıların çıkmasıyla her yer her şey yeşile dönüyor. "Everything is green and submarine"
Daha sonrasında ise deniz altındaki yaşam formları "tekrar" sayesinde gelişmeye başlıyor ve bazıları karaya çıkmaya çalışıyor. "Karaya neden çıktıklarını bilmiyorlar" (No one knows where's or why's), "Kimse onları karaya çağırmadı" (No one showed us to the land)
Karaya çıkma sebepleri tıpkı evrenin hiçlik, saf karanlık anındaki dönemde olduğu gibi bir şeylerin çırpınması, bu çırpınış ve çabalar ile oluşan evrimin sonucunda insanlık ortaya çıkıyor.
Bu dizeler ise hepimizin aynı karanlık ve hiçlikten geldiğini, özümüzde hepimizin aynı olduğu belirtiyor.
"Sokakta, yanımızdan geçip giden yabancılarla" (strangers passing in the street) "Şans eseri gözlerimiz kesiştiğinde" (By chance two separate glances meet) "Göreceğimiz şey ikimizin de aynı olduğudur; ben senim ve sen de bensin" (i am you and what i see is me) "Gördüğün 'yabancıyla' aynısın, onun elinden tutup" (Do i take you by the hand) "Milyonlarca yıl önce üzerine çıktığın bu toprak parçasında birlikte ilerlemelisin" (lead you through the land) "Hayatı en iyi şekilde anlamlandırabilmek için ona(kendimize) yardım etmelisin" (Help me understand the best i can).
Bu dizeler ise insanlığın "birileri" sayesinde veya bir amaç doğrultusunda var olmadığını anlatıyor. "Kimse harekete geçmemizi söylemedi" (And no one calls us to move on) "Ve kimse zorla gözlerimizi kapatmadı" (And no one forces down our eyes) "Kimse konuşmuyor, kimse çabalamıyor"
(No one speaks and no one tries) "Ve kimse güneşin etrafında uçmuyor." (No one flies around the sun). Bu dizeler ve bu kısım benim en bayıldığım yer, grubun olağanüstü bir yazım kabiliyetine sahip olduğunu köküne kadar kanıtladıkları kısım. Kimse insanlığa, yani bize engel olmuyor, kimse bizi göndermedi, kimse denemiyor, çabalamıyor, kimse güneşin etrafında uçmuyor. Güneşin etrafında uçma metaforu "Ikarus efsanesi" ile alakalı bir yazım. Kendisi daha fazlasını istediği, daha fazla çabaladığı için güneşe doğru yükseliyor ve kanatlarının erimesine sebep oluyordu. Ikarus metaforu çok çok güzel yerleştirilmiş. Burada yakınılan yer kimsenin sınırları zorlamaması, Ikarus olamaması. Sadece gelişim ve cesaret açısından değil. Özgürlük anlamında da, hiç birimiz Ikarus olamıyoruz. Denemiyoruz.
Parçayı 11.dakikasında ise uğultular, çığlıklar, boşluk sesleri devralıyor. Burayı dinlemek çok zor, varoluş sancıları gibi. Güzelce ilerleyen melodi ve ritim parçada anlatılan kişinin(bizim) depresif düşünceleri ile bölünüyor. Hepimizin kendimizi koca evrende yalnız hissettiği dönemler olmuştur. Üzüldüğü, çaresiz kaldığı, her şeyin anlamsız geldiği dönemler. Bu düşünceler parçanın seyrini değiştirip parçayı aşırı karanlık bir hale sokuyor, düşüncelerimiz gibi.
Daha sonrasında çok sakin, tatlı ve hafif bir tını yavaşça yükseliyor. Tıpkı güneşin doğuşuna benziyor, umut verici bir melodi artıyor ve artıyor ve en sonunda ise ufukta güneş görülüyor, hissediyoruz. O sıcaklığı, güvende olma hissini. Etrafa ışık saçıp bizleri o sonsuz düşünce karanlığından kurtarıyor. Aynı zamanda güneşin doğuşu (bizlere) farkındalık kazanma anını anlatıyor.
"Her sabah capcanlı geliyorsun" (Cloudless every day you fall) "Açılan gözlerimin önüne" (Upon my waking eyes), "Beni yükselmeye davet ederek" (Inviting and inciting me to rise) lirikleri ile parçadaki kişi (biz) güneş ışığı ile beraber uyanıyor. Ve güneş ışığını bir bilgi, özgürlük metaforu olarak kullanıp camından içeri davet ediyor. "Ve duvardaki penceremden" (And through the window in the wall), "Kanatlarından içeri akıyor güneş ışığın" (Come streaming in on sunlight wings), "Sabahın milyonlarca elçisi" (A million bright ambassadors of morning
Son dizeler ise dediğim gibi farkındalık kazanan bizlerin artık kimse tarafından kandırılmayacağını, uyutulmayacağını anlatıyor. Yine bir din yozlaşması göndermesi. "Kimse artık bana masal anlatamaz" (no one sings me lullabies), "Kimse gözlerimi kapatamaz" (no one makes me close my eyes), "O halde penceremi açıp" (so i throw the windows wide), "Gökyüzü boyunca sana sesleniyorum." (And call to you across the sky).
Ve 1 dakikalık devam eden son melodinin ardından müzik tarihinin en mükemmel en olağanüstü parçalarından biri sona eriyor. Hiçlik ile başlayıp özgürlüğünü kazanıyor. Şaheser.
Yorumlar
Yorum Gönder